8 Mart Dünya Kadınlar Günü; toplumsal cinsiyet eşitliği kapsamında farkındalık geliştirilmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Eğitim ve istihdam gibi konularda kadınların erkeklerle imkânlardan eşit ölçüde faydalanarak toplumda söz sahibi olması, Büyük Türkiye hedeflerimizin olmazsa olmazlarındandır. Bilindiği gibi kadınların özellikle eğitim aracılığı ile iş hayatına ve sosyal yaşama katılım seviyesinin yükselmesi, ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişimini etkilemektedir. Nitekim ülke olarak 2023 yılında dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer almayı hedefliyoruz. İşgücü potansiyelinin ancak yarısını harekete geçirebilen bir ekonomik yapıyla bu hedefin başarılması elbette mümkün değildir. Bu süreçte kadınların işgücüne katılma oranında meydana gelecek artış, hedeflerimize ulaşmamızda büyük rol oynayacaktır.
10. Kalkınma Planı’nda da belirtildiği üzere ülkemizde kadınların ekonomik ve sosyal hayatta daha fazla yer almalarına ve yaşam kalitelerinin yükseltilmesine yönelik önemli adımlar atılmış, Sosyal Destek Programı (SODES) başta olmak üzere bölgesel sosyal kalkınma programları uygulanmıştır. 9. Kalkınma Planı döneminde işgücüne katılma ve istihdam oranları özellikle ka-dınlarda olmak üzere artış göstermiştir. Kadının güçlendirilmesi bağlamında, kadının işgücüne katılımı ve karar alma süreçlerindeki etkinliği artmış, Anayasaya kadına yönelik pozitif ayrımcılık ilkesi dâhil edilmiş, kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla düzenlemeler yapılmış ve TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulmuştur. Anayasa’da yapılan değişiklikle kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik tedbirlerin ve dezavantajlı gruplar lehine yapılacak pozitif ayrımcılığın eşitlik ilkesine aykırı sayılamayacağı hükmü getirilmiştir. Ancak bu sevindirici gelişmelerle birlikte kadın-erkek fırsat eşitliği konusunda, başta istihdam ve karar alma mekanizmalarına daha aktif katılım olmak üzere şiddetin önlenmesi, eğitim ve sağlık konularında yapılan iyileştirmelerin sürdürülmesi ve uygulamada etkinliğin artırılması ihtiyacımız devam etmektedir. Kadınlara yönelik hibe kredileri, girişimcilik ve KOBİ destekleri ise bu husustaki ümitlerimizi beslemektedir.
Kadın hakları çerçevesinde farkındalık geliştirmek ve dünya barışını güçlendirmek amacıyla 1977 yılındaki Birleşmiş Milletler genel toplantısında “Kadın Hakları ve Uluslararası Barış Günü” olarak kararlaştırılan ve Birleşmiş Milletler’e üye ülkelerde, 'Uluslararası Kadın Günü' olarak kutlanmaya başlanan bugünün manası, aslında kültürümüzde en güzel karşılığı ile zaten mevcuttur. Kaynağı Batı’ya dayanan Dünya kadınlar Günü uygulamasından asırlar önce, eşinin yanında devlet yöneten, ordulara komuta eden kadınlarımız, Batılı ülkelerin birçoğundan önce seçme-seçilme hakkını kazanmıştır. Millî Mücadele’de erkeğiyle omuz omuza düşmana karşı koyduğu gibi, 15 Temmuz’da da aynı maneviyatla ön saflara atılarak o karanlık geceyi, aydınlık sabahlara taşımıştır.
Kadın ve kadın hakları konusunu, değerler dünyamız çerçevesinde ele aldığımızda, bütün Müslümanların rol modeli olan Hz. Muhammed (SAV)’in hayatı, aradığımız cevapları tüm insanlığa sunmaktadır. O, bütün erkeklere “En hayırlı mü’min eşine karşı ahlâkı en iyi olandır” ve bütün evlatlara da “Cennet anaların ayakları altındadır.” diyerek kadını ulvi bir makama taşımıştır. Ayrıca 6. yüzyılda söylenmiş “Bütün insanlar bir tarağın dişleri gibi eşittir” hadis-i şerifini toplumsal cinsiyet bağlamında değerlendirdiğimizde günümüzün çok ilerisinde bir anlayışı ayan beyan görürüz. Yani özümüze gerçek manada döndüğümüzde haksızlıklar, savaşlar, ötekileştirmeler, şiddet gibi olumsuzluklar zaten vücut bulamayacaktır. Zaman zaman üzülerek şahit olduğumuz bir sosyal yara olan kadına şiddet ise, bu değer erozyonunun acı neticelerinden başka bir şey değildir. Mutluluğun, saadetin ve huzurun kaynağı olan aile kurumuna derin yaralar açan bu tür olumsuzluklar; milletimizin temeline atılmış dinamitlerdir. Nitekim İstiklal Marşı’mız “Yurdumun üstünde tüten en son ocak sönmeden, bu şafaklarda yüzen al sancak sönmez.” demektedir. Millî Şair’imizin “en son kişi” değil de “en son ocak” ifadesini kullanmasının elbette önemli bir amacı vardır. Ocağın sönmesi, aile kurumunun yok olması; bayrağımızı, istiklalimizi de tehlikeye sokacaktır. Çünkü bir millet, değerleriyle vardır. Aziz milletimiz ise “iyiliği emreden, kötülükten sakındıran” bir değerler dünyasına sahiptir. Dinin “güzel ahlâk”tan ibaret olduğuna yürekten inanmış bir milletiz. Ancak darbelerin, ihanetlerin alt edemediği bu milleti, en korkunç ölümle yok edecek şey “ahlâkın çöküşüdür”. Bu bağlamda kadına yönelik şiddet ve ötekileştirme; ahlâkın çöküşü, insanlığın yok oluşudur. Oysa bizi tek nefisten yarattığını buyuran Yaratıcı’mız “İnanan erkeklerle inanan kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah'a derinden saygı duyan erkekler-Allah'a derinden saygı duyan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar” gibi hitaplar ile kadın ve erkeği yan yana zikrederek onlara aynı sorumluluğu yüklemiş, aynı müjdeyi vermiş; onları hassas bir terazide bir değerlendirmiştir.
Üzerimizde ödenemez hakları bulunan, karşılıksız fedakârlık ve sabırlarını hiçbir maddi değerle ölçemeyeceğimiz baş tacı kadınlarımızın, Şanlıurfa Valiliği olarak, her zaman yanlarındayız.
Bu duygu ve düşüncelerle yaşamımızın her anında varlıklarıyla onurlandığımız; üreten, eğiten, yetiştiren, yüreklerindeki sevgi ve şefkati karşılıksız veren, ailenin ve toplumun temel taşı annelerimizin, şehit ve gazilerimizin eş ve annelerinin, dünyayı sevgi ile dolduran tüm kadınlarımızın “8 Mart Dünya Kadınlar Günü”nü kutluyor; Şanlıurfalı hemşehrilerime sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Kaynak: Ş.Urfa Valilik basın 07-03-2017