2.       DarunNedve, meclis farklılığı;

Bugünkü şartlarda ve bizim ülkemizde meclis, elbette İslam’i bir şura meclisi değildir. Aksine hilafet lağvedilip ilahi sistem yerine beşeri sistemin temsili için kurulan bir meclistir. Anacak kıyas açısından Dar-un Nedve’yle de aynı değildir. Şöyle ki Dar-un Nedve hiçbir sessizliği kabul etmeyen putperestlik dışında her görüşü peşinen reddeden totaliter bir sistemdi.Meclis ise şöyle veya böyle demokrasiyi temel ilke olarak alan çok sessizliğe açık konumdadır. Dolayısıyla meclis İslam’ın sesini duyurmada bir fırsat olarak kullanılabilir… İslam’ın ve Müslümanların aleyhine olan kanun ve yönetmeliklerin engellenmesine, lehine olanlarınsa çıkarılmasına çalışılabilir…

Kaldı ki o demokrasiyi gerçekten hayata geçirecek kabiliyette, ilmi, kültürel, sosyal ve siyasal açıdan da yeterli kadrolarınız olursa, asıl hedefinizi gerçekleştirmekte ciddi bir fırsat ve araç olarak istifade edilmesi de mümkündür. Mesele tağuti bir sistemi kabullenmek değil, kerhen içinde yaşadığımız beşeri bir sistemde ilahi sisteme yönelik hazırlıklar yapabilmek için o sistemin tanıdığı bir takım haklardan yararlanmaktır. Aksi halde var olan haklarınızı da sizden geri alacak bir yönetime mahkum olacaksınız. Sis istemeseniz de maalesef gerçek bu…

3.       Bugün ki sistemin tüm müesseseleriyle yerleşmiş olması ve kuşatıcılığı.

Bu günkü devlet aygıtıyla 1440 yıl önceki ilkel devletin farklılığı malum. Bu günkü sistem kolluk kuvvetleri, istihbaratı, ekonomisi, eğitim sistemi, uluslararası bağlantılarıyla tam yerleşmiş bir durumdadır. Sistemden izinsiz, nerdeyse nefes dahi alamazsınız. Sosyal, siyasal, kültürel, şahsi, ailevi kısaca her halinizle sistemin kontrolü altındasınız. Kaldı ki teknoloji sayesinde artık dünya bir şehir haline dönüşmüştür. Ve bu şehirde küfür tek millettir hükmü gereği, karşınızda sadece içinde yaşadığınız sistem değil, o sistemle bağı olan tüm dünya müstekbirleri vardır…

4.  Reddetmiş olamama farkı;

Bilindiği üzere Mekke şirk devleti, kurumsallaşmış bir devlet değil henüz gücü sınırlı bir kabile yönetimiydi. Bu sebeple de Resulullah (s.a.v.)  “Lekumdinukum ve liyedin” demekle gerçekten onları ve şirk düzenlerini tam manasıyla reddetmiş oluyordu. Dolayısıyla Resulullah (sav)  Ashabıyla (r.a) beraber kendi inancının elverdiği gibi Mekke’de yaşayabiliyorlardı. Tabi onların bu yaşantısı Mekke müşriklerin sistemlerinin özgürlükçü bir sistem olduğundan değil, kuşatıcı bir güç ve kontrol mekanizmaları olmadığındandı. Ancak bu kadarı da onlara reddedebilme hakkı veriyordu.

Halbuki biz evlenirken evlenme cüzdanı çıkarıyoruz… Çocuğumuz olunca nüfus kütüğüne T.C vatandaşı olarak kaydediyoruz… İlköğretim, lise ve üniversite tahsilini aynı sistemin tescil pratiği olarak yaptırıyoruz… Özellikle şu an on iki yıllık öğretim cebridir. Amir, memur, öğretmen, işçi veya esnaflık hangi mesleği seçersek seçelim, kırk kapıdan onaylatıp, aynı tescili yapmak zorundayız. Askerlik vergi verme ev, arsa, araba vb. her tür alış verişimiz aynı tescil… Bir bakkal dükkanı açacağımız zaman bile, Maliye, Sağlık Bakanlığı, Belediye, Bağ kur, esnaf derniği, Muhtarlık, Kaymakamlık, Valilik vs. onaylarla aynı tescili yapmak zorundayız.

Kaldı ki birazcık İslami kimlik ve kisve taşıyorsak ikinci-üçüncü belki beşinci sınıf vatandaş muamelesi görmek de çabası… Yani kısacası biz oy kullansak da kullanmasak da zaten bastığımız toprak, içtiğimiz su, yediğimiz ekmek ve teneffüs ettiğimiz havaya varıncaya kadar % 90 bu beşeri sistemin bağımlısı ve tescilcisi olarak yaşıyoruz. Geriye kalan %10’luk kendimiz için bir şeyler yapma yolunu da biz kendimize kapatıyoruz.

Bu durum, sistemin gökte ararken yerde bulduğu bir durumdur. Sistem zaten birazcık iman bulaşığı olan herhangi bir Müslüman’ı bırakın idari kadrolarda, en küçük bir memurlukta bile görmek istememektir. Dolayısıyla “Partiye oy vermek küfürdür veya haramdır” gibi çıkışlar sistemin arayıp bulamadığı bir durumdur. Özellikle son yıllarda Müslümanların Parlamento’ya girmemesi için ne tür laik cambaz oyunları oynandığını hep beraber müşahede ediyoruz. Dolayısıyla oy kullanmak şirktir, haramdır diyenler, istese de istemese de laikçilerin ekmeğine yağ sürmüş oluyorlar. Bu 2+2=4 kadar açıktır.

Kaldı ki partili partisiz her Müslüman işlerin hatır ve torpille döndüğü bu sistemde şahsi veya sosyal bir takım bürokratik işlerimiz için nice resmi kurum veya şahısların eşiklerini aşındırmaya devam ediyoruz. Öyle ki İslam’a hizmet amaçlı birtakım işlerimizi yürütebilmek için dahi nice siyasi parti, kurum veya şahısların eşiklerini aşındırmaya devam ediyoruz. Örneğin açacağımız ticari bir müessese için, yapacağımız bir ev, bir bina veya fabrika ruhsatı için… Memuriyet veya işçiliği alınacak bir yakınımız ilim, vakıf, dernek, kurs vb. hizmet kurumlarımız için, sağcı, solcu, futbolcu demeden, işimizi görecek bibileri varsa başvuruyoruz. Bazen İslami çalışmaların temelini atmak istediğimiz bir beldeye, öğretmen bir arkadaşınızın tayinini yapmak için aynı kapıları tekrar tekrar çalıyor ve çoğu kere sonuç da alamıyoruz.

Halbuki bunun yerine idari kadrolarda sizinle aynı gaye ve hedefi paylaşan kimseler olsa da, muhtelif çevrelere boyun eğmeden, bu ve vb. hizmetlere yönelik bütün bürokratik işlerinizi rahatça halletseniz daha iyi olmaz mı?..özellikle son yıllarda tesettür, imam hatip, Kur’an kursu, yurt, vakıf, dernek vs. alanlardaki kayıplarımız, bürokraside yeterli etkinliğimizin olmayışından değil mi?Sübhaneke… Bihamdike… Vesteğfiruke… Twitter, facebook.com/mozkilincweb