Yahudi yine kudurdu… Bu kaçıncı kudurma… Yahudi’ye anladığı dil olan yeterli güçle cevap verilmediği müddetçe, bu kudurması da ilk olmadığı gibi son da olmayacaktır. Evet, Yahudi sadece güçten anlar. Kendisini durduracak bir güç görmedikçe vahşetinden vaz geçmez. Çünkü Allah (cc) ın kelamı Tevrat’ı tahrif ettikten sonra kendi heva ve hevesine göre yüzlerce katliam ve vahşet emreden ayet uydurup muharref Tevrat’a yerleştirmiş. İşte bazıları:

 “Yakalananın bedeni delik deşik edilecek. Ele geçen kılıçtan geçirilecek. YAVRULARI GÖZLERİNİN ÖNÜNDE PARÇALANACAK. Evleri yağmalanacak, KADINLARIN IRZINA GEÇİLECEK.” (İşaya: 15-16)

“Hem yiğidi, hem kızı, emzikteki çocukla ak saçlı adamı, dışarıdan kılıç ve içeriden dehşet telef edecek. Hasımlarından öç alacağım Ve benden nefret edenlere ödeyeceğim.” (Tesniye, 32/25)

 “Mülklerini alacağımız milletlerin yüksek dağlar üzerinde ve tepeler üzerinde ve her yeşil ağaç altında ilahlarına ibadet ettikleri bütün yerleri mutlaka harap edeceksiniz.”
(Tesniye: 11/23-25)

Şimdi bütün erkek çocukları ve erkekle yatmış kadınları öldürün.                                              Yalnız erkekle yatmamış genç kızları kendiniz için sağ bırakın.  (Çölde Sayım: 31 /17-18

Şimdi bu vahşeti nesillerine ayetler / ilahi emirler olarak yutturan lanetli bir kavimden ne beklersiniz.

Esasen yıllardır, Filistin’in kimi idarecilerinin, kimi İslam ülkelerindeki liderlerin, bu vahşilerle barış(!) masalarına oturmaları boşunaydı. Bu sadece bir oyalama, Yahudi’ye zaman kazandırma, Müslümanlara da vakit kaybettirmekten başka bir şey değildi. Yahudi, kendisine “birkaç tane daha kendisine “one minute” diyecek dirayetli ve cesaretli İslam lideri görmedikçe de bu oyalama taktileri devam edecektir.

Düşünelim, daha önceki Gazze Furkan savaşından hemen önce yine Türk yetkililer aracılığıyla barış görüşmelerine devam ediyordu. Daha da garibi artık gerçekten barış istiyor görünüyordu. Öyle ki artık Filistin topraklarına saldırmayacağı sözünü verdikten hemen iki gün sonra topyekûn bir saldırı başlattı.

Bu sefer de bir öncekine çok benziyor. Mavi Marmara saldırısı sonrasında, araya onca aracılar koyup, Türkiye’yle normalleşme yolları ararken ve tam da artık bu konuda bir ışık görünmeye başlamışken, eskisinden daha yoğun bir savaş başlattı. Yahudi Yahudiliğini yine yaptı.

Dünya insanları, özellikle de Müslümanlar olarak, bir gerçeği gözden kaçırıyoruz. Biz imanımız gereği, sadakat ve samimiyetten şaşamayız. Ancak karşımızdakini aynı vasıflara sahip görme zaafına da düşmemeliyiz. Çünkü sadakat, vefa, samimiyet, dürüstlük vb. fazilet ve erdemler imanla alakalıdır. Şimdi imanı ve iman edenleri baş düşman kabul eden bir milletten nasıl sadakat ve ahde vefa beklenir.

Özellikle Yahudi ve Yahudilerin tosuncukları olan Şia’ya karşı hep uyanık olmak zorundayız. Şia’nın takiyyeyi imanın şartı kabul etmesiyle, Yahudi’nim dönekliği, kalleşliği, ikiyüzlülüğü aynı şeydir. Çünkü Şia’nın kurucusu, bir Yahudi olan Abdullah bin Sebe’dir.

Yahudi kalleştir, ikiyüzlüdür, sinsidir, ahid ve söz tanımaz, sadece söz vermiş gibi görünür. Dolayısıyla Yahudi’ye karşı her zaman uyanık olmalı… Yahudi’ye asla güvenmemeli… Yahudi’nin anlayacağı tek dil olan güce sahip olmak için gereken yapılmalı… Bu da aramızdaki tefrika belasından kurtulup ümmet şuuruyla birleşip güç birliği yapmaktır. Kaybedişimizin asıl sebebi, düşmanımızın güçlülüğü değil, bizim tefrika sebebiyle yaşadığımız güç dağılımıdır. Esasen ümmet olarak yaşmakta olduğumuz tüm sorunların sebebi de budur…

Ümmet çobansız kalalı, sadece darmadağın bir sürüye dönüşmedi, aynı zamanda her bir parça diğerine hasım yapıldı. Asıl düşmanıyla işbirliği yapıp, kardeşiyle hesaplaşmayı ibadet sayan nice uç fikirler geliştirildi. Suriye’nin haline bakınız… Irak, Afganistan, Sudan, Somali, Nijerya vs.

Allah’ım! Birliğimizi topla, kalplerimizi uzlaştır, saflarımızı birleştir, bize birlik ve dirlik ver. Bizi tefrika ve zilletten kurtar. Bizi kardeşlik ve ümmet şuuruyla yeniden izzete, barışa, selamet ve adalete kavuştur. Âmin!